4 Ağustos 2008 Pazartesi

Deniz, kum, güneş, yaşasın tatil

Dünyanın en güzel üçlemelerinden birisidir “Deniz-kum ve güneş”. Her yıl bunu düşünür, bu tatilin hayali ile çalışır sayısız insan. İşte bir tatilin daha ortasındayım, hiç de çıkasım yok doğrusu. Ruslar’ın akın akın ülkemizin güney sahillerini inmesini de çok iyi anlıyorum. Güzel bizim ülkemiz özellikle de yaz aylarında Moskova’da hava yağmurlu ve soğukken, güneşe karşı güneşlenmek gibisi yok doğrusu güneyde...

Moskova’dakileri kıskandırmak ya da özendirmek içinm yazmadım, yanlış anlaşılmasın... Ama bu yaz Moskova’dan neredeyse arkama bakmadan kaçtım. Oysa her yaz pek severdim park park, bahçe bahçe gezmeyi Moskova’da. Ama bu sene ne mümkün? Yağmurdan gözümüzü açamadık ki... Hak ettik yani biz bu üçlemeyi ve hala tatile çıkmamışsanız siz de hakettiniz kanımca...

Anamur Türkiye’nin en güney burnu. Evet bu rüzgarlı ama sıcak kasabanın en güzel yanı ise oldukça geniş ve upuzun plajı. Yine de plaj deyince en güzel yeri Anamuryum’dan başka bir yer değil diyorum. Bu plaj uzunluğu ve genişliği de göz önüne alınınca ve taş plaj olduğu düşünülünce dünyadaki sayılı örneklerinden yalnızca biri ve bizim ülkemizde. Üstelik plaj bir antik kentin hemen önünde. Yani denize sırt üstü yatıp yüzünüzü karaya dönünce önünüzde dağlara tırmanan bir antik kentin kalıntıları ile yüzüyorsunuz. Bu da yetmezse deniz gözlüklerinizi takıp dalın derim ben size. Çünkü denizin iç,nde kentin kalıntılarına rastlamak çok mümkün ve o kadar temiz ve duru bir deniz ki aşağıdaki her ayrıntıyı görebilirsiniz. Hatta altınızdan geçen küçük balığın sırtındaki minik lekeyi bile suya dalmadan yukardan seçebilirsiniz.

Tabi denize girme tercihimnizi “Mamure kalesi”nin hemen yanındaki geniş kum plajdan yana da kullanabilirsiniz. Yine tarihi bir yapının ayaklarının dibinde yüzdüğünüzü düşünün. Kale surlarını döven dalgalar aynı zamanda sizi bir yukarı bir aşağı savuruyor suyun üstünde. Bu plaj tamamen kum ve denizin dibinde küçük küçük soğuk su kaynakları olduğu için oldukça serinletici.

Ya da “Dragon” çayının denize kavuştuğu yerde ilginç bir deneyim yaşayabilirsiniz. Tam ortada bir tuzlu bir de tatlı su. Birleştikleri yerde buz gibi çayın suyu ve sıcak denizin tuzlu tadı. Denize doğru yüzdükçe yukarı doğru yükselip dereye doğru yüzdükçe dibin sizi aşağı çekmesi. Etrafta balıkçı teknelerinde ağlarını temizleyenler.

Anamur eğlenmek değil sakin ve dinlendirici bir tatil isteyenler için oldukça güzel bir kasaba. Ancak eğlence sektörü pek gelişmemiş, gelişeceği de yok gibi. Bunun yanısıra çok sıcak olmasına karşın rüzgarı hiç dünmeyen bir yer. Tek sorun yolları. Anamur’a giden üç yoldan üçü de birbirinden virajlı. Ama vardığınıza değiyor.

Ancak burada turist görmek oldukça zor. Çok nadir olarak geçerken uğrayanlara rastlayabilirsiniz. Onlar da ya kaleyi ya da Anamuryum’u görmek için birkaç saatliğine uğramış oluyorlar. Oysa Ruslar’ın bayılarak geldikleri Alanya iki adım ötemizde. Tabi iki adım diyorum ama virajlardan dolayı o iki adım 3 saat sürüyor aslında. Eğlence sektörnün gelişememesi ve tatil köylerinin yan yana dizili olmaması sanırım bunun sebebi. Aslında buraya iyi bir çeki düzen verilse muhteşem olurdu diye düşünüyorum her geldiğimde... kim bilir belki ilerde...Bir umut...

Uzanmışım kumsalda
Güneş damlar içime
Kurumuş dudaklarımda
Unutulmuş bir beste
Yaşıyorum aheste

Kapılmışım rüzgara
Savrulup gidiyorum
Şimdi çok uzaklarımda
Nafile telaşlarım
Hayattan çalıyorum

Ni la bombe atomique
Un amour platonique
Umudum yarınlarda; tatildeyim

Bir elimde ayna var
Şair beni kıskanır
Yanmışım sereserpe; sahildeyim
Ooo...

Hiç yorum yok: